5 solo sergi için okuma önerileri+ Argonotlar Ajanda
Bu hafta Erinç Seymen, Huo RF, Esra Carus, Kaan Kemal Öner ve İrfan Yavru'nun sergilerine bakıyoruz. Yaz sergileri de Argonotlar Ajanda'da!
Yanardağdan sağ çıkmak
Erinç Seymen’in Zilberman Gallery’de 2 Ağustos’a kadar görülecek “Kīpuka” başlıklı sergisine adını veren işinin David Wojnarowicz ve Anne Carson eşliğinde bir yakın okuması.
Wojnarowicz’e göre 80’li yıllarda Amerika Birleşik Devletleri, bir tür yavaş şiddetin etkisiyle çürümeye başlamaktadır ancak bu dönem parçası olduğu queer toplumun maruz kaldığı şiddet çok daha hızlı ve serttir. AIDS krizinin patlamısyla 10 yıl içinde partnerlerini ve dostlarını kaybedecek, teyp kayıtlarından birkaç yıl sonra da hayata karşı savaşında yenik düşecektir. Bu dönem boyunca öfkeli, isyankâr, bir o kadar da çatışmacı işler üretir, kendi halkını bu denli ihmal eden bütün aktörlerden (siyasetçiler, aile kurumu, dini liderler, doktorlar) teker teker hesap sorar. Wojnarowicz’in belki de geri dönüp baktığımızda en büyük başarısı, sanat ve aktivizmi harmanlama biçimidir. Her ne kadar günümüzde işleri Met Gala kostümlerinde kullanılıp içi boşaltısa da pratiğininin temelinde hayatı daha yaşanabilir kılmak için yaşama meydan okuma güdüsü vardır.
Birlikte üstesinden gelmek
Huo Rf’nin son dönem üretimlerini bir araya getiren Versus Art Project’te gerçekleşen “Hareket Alanı” başlıklı kişisel sergisi utançtan utanmamak için bir alan açıyor.
Utançtan utanmamak için bir alan açan bu nesneler Huo Rf’nin "Hareket Alanı" başlıklı sergisinin merkezinde duruyor. Yere yakın yerleştirilen ve detaylarını okuyabilmek adına izleyiciden yaklaşmasını, üzerine eğilmesini talep eden bir tavır sergileyen bakır ağırlıklı nesneler, bizlere baş harfleriyle anılan kişilerin anonim hikâyelerini sunuyor. Yüzleşmek, üzerine gitmek, geri çağırmak, yeniden canlandırmak, bazen de unutmak, bastırmak, anımsayamamak, silmek. Utancı çağrıştıran durumların anıları bunun gibi farklı biçimlerde hayatlarımızda dolaşıp duruyor. "Hareket Alanı" ise yarattığı güvenli alan, teşvik ettiği bir arada olma ve birbirinden güç alma ihtimaliyle, utanılanı kutlayabilmenin mümkün olduğunu gösteriyor. Otuz dört kişinin hikâyesi kenetlenmiş bir koro gibi sergi salonunda birleşiyor.
İstiflenmiş anların, müşterek yaraların şahsi bir izdüşümü
Esra Carus’un “Yas, Yasa, Yasak” isimli sergisinin kitabında yer alan söyleşi Argonotlar Kütüphanesinde.
Onun işitme engelli olması, alaylı oluşu; yani ötekiliği kadar çalışkanlığı, atölyesinde durmadan üretmesi, yaptığı işe tutunması, direnci etkilemişti beni. O yıllarda akademi dışında sanatçı olarak yaşamını sürdürmek çok güçtü.
Geride bıraktıkları üzerinden yaratıcılık, ötekilik, ölüm üzerine bolca sorgulama yaptığım; ne yapmak istediğime karar verdiğim bir süreç oldu o atölyede geçirdiğim altı yıl. Galatalı’nın bendeki yeri bana seramik pratiğini, atölyedeki üretimin her kesime dokunduğunu hatırlatması açısından da ayrıca önemli. Bir süredir Esra Carus Studio’da tasarladığım nesneler aracılığıyla sanat izleyicisinin dışında, daha geniş bir kitleyle de temas kuruyorum. Sergide yer alan Ah Terezin I adlı işimde Attila Galatalı’nın kuş kalıplarını kullanarak ürettiğim porselen kuşlarla onu yaşatmak ve hayatımdaki izini göstermek istedim. Beni ayrıca Candeğer Furtun çok yüreklendirmiştir her zaman, bu uzun yolda nefes veren iyi karşılaşmalarım oldu.
Fotoğrafı temsilî olmayan bir bakışla örgütlemek
Kaan Kemal Öner’in “Gökyüzünün Karnında(n)” ismiyle Quick Art Space’de gerçekleşen ilk solo sergisinin küratör metni Argonotlar Kütüphanesinde.
Fotoğraf yapma eyleminin bir parçası olarak Kallitype, Cyanotype, Vandyke, Platinum Palladium, Silver Jelatin, Gumoil ve Mordançage gibi fotoğraf baskı tekniklerini kullanan Öner’in işleri dijitalin sağladığı kusursuz imgeden ziyade kimyasal tepkimelerin, hataların, rüzgâr ve toz gibi çeşitli ortam etkilerinin izlerini taşır. Öner bozulmalara ve çeşitli müdahalelere maruz bıraktığı fotoğrafların üzerine kimi zaman çizimler yapar veya onları üst üste bindirir ve/ya buluntu fotoğrafları temellük eder. Kimi zaman ise insan olmayan maddenin kendi potansiyelini göstermesi için ona alan tanır.
Tüm bu tekniklerin on dokuzuncu yüzyıla dayanması geçmişi şimdiye bağlayan ağlar oluşturarak fotoğrafın tarihselliğini hatırlatır. Bu ağlar sayesinde açığa çıkan yeniden duyumsama hâli ister istemez tekinsiz, muğlak ve belli belirsiz duygular bırakır. Bu durum tıpkı on dokuzuncu yüzyıl romantizminin yüce [sublime] kavrayışla açığa çıkarmaya çalıştığı transandantal ifadeye benzer. Doğa unsurlarının boyutları itibarıyla izleyicide korku ile huşu arası duygular uyandırması…
İki boyutlu bellek mekânları
İrfan Yavru’nun Karşı Sanat’ta gerçekleşen “Cem, Cemaat, Cemiyet” sergisi için Orhan Koçak’ın kaleme aldığı katalog metni Argonotlar Kütüphanesinde.
İrfan Yavru’nun burada gördüğümüz resimleri de bu ara bölgede yer alıyor: fotoğraftan devşirilmişe benziyorlar ama değiller, hepsi birer pentür, üstelik üslupları da foto gerçekçiliğin düzgün ve belirgin konturlu boyama tarzından çok, “ressamca” (painterly) diye adlandırılan saçaklı, “dağınık” fırça vuruşlarına dayanıyor. Ama bir yandan da pentürün herhangi bir resim olarak kalmaya razı olmayıp fotoğrafın en temel işlevini üstlenmeye “kalkıştıklarını” hissediyoruz: sadece bireysel değil, bunun ötesinde kolektif ya da toplumsal bir önem ve anlam taşıyan bir olayı, bir ânı veya bir figürü işaretlemek, çerçevelemek ve böylece bir “hafıza mekânı” kurmak. Evet, Yavru’nun bu işlerini “iki boyutlu bellek mekânları” olarak tanımlayabiliriz. Tarihçi Pierre Nora’nın gündeme getirdiği bellek mekânı fikri, daha çok anıtlar veya belli coğrafi noktalar (bir felaket yeri) gibi kalıcı, sabit oluşumlara işaret eder.
Dünya queer kültür ve sanat gündemine güncel bir bakış

Ukrayna’da queer kültürü yaşatan örneklerden biri de Sunny Bunny LGBTQIA+ adını taşıyan ülkenin ilk queer film festivali. İlk kez Haziran 2023’te gerçekleştirilen festivalin direktörü Bohdan Zhuk, “Festivali böyle bir zamanda başlatmak zordu ama kesinlikle çok mantıklı bir karardı. Özellikle savaş zamanlarında insan haklarından, eşitlikten, queer ve LGBTQ+ haklarından bahsetmek çok önemli. Sıkıyönetim ve birçok kısıtlama varken, çoğu zaman bu tür konular öncelik olarak görülmüyor. Fakat biz durumun yalnızca hayatta kalma çabasına indirgenmesini istemiyoruz. Mücadelemiz birçok düzeyde devam edecek” diyerek festivalin öneminin altını çizdi. Bu ilk festivalde öne çıkan filmlerden biri de kendisini non-binary olarak tanımlayan sanatçı ve film yapımcısı Angelika Ustymenko’nun Ukraynalı queerlerin savaş sırasındaki deneyimlerini belgelemek, queer direnişin farklı biçimlerini keşfetmek üzere yola çıktığı Queer Fighters of Ukraine (Ukrayna’nın Queer Savaşçıları) adlı filmi oldu. Sunny Bunny LGBTQIA+ Film Festivali’nin ikincisi ise bu yıl 60’ın üzerinde filmden oluşan daha iddialı bir program ve yeni bir uluslararası queer kısa film yarışması eşliğinde izleyiciyle buluştu.
🌈 Bugüne kadar hazırladığımız Queer sanat odaklı içeriklerimize aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
Argonotlar Ajanda
Argonotlar Ajanda güncel sergileri takip edebileceğiniz bir rehber.
Yeni sergiler
The Pill, The Color Out of Space, 27 Haziran - 27 Temmuz
Uzatılan sergiler
Quick Art Space, Gökyüzünün Karnında(n) / Kaan Kemal Öner, 31 Temmuz
Devam eden sergiler
Pilot Galeri, Beden Fragmanları, 13 Temmuz
Zilberman Selected, Ev Başladığın Yerdir, 20 Temmuz
Sanatorium, Filizlendiğimiz Bir Çatlak, 20 Temmuz
Art On, Crossroads VII, 20 Temmuz
Arter, Prix Pictet Human, 27 Temmuz
Zilberman İstanbul, Kīpuka / Erinç Seymen, 2 Ağustos
Arter, GLOSSOLALALA, 4 Ağustos
Yapı Kredi Kültür Sanat, Bugünü Resmetmek, 11 Ağustos
Salt Beyoğlu, Havaya Dair / 2050+, 18 Ağustos
Yunt, Buraya Nasıl Geldik? / Mike Berg, 25 Ağustos
Meşher, Göz Alabildiğine İstanbul: Beş Asırdan Manzaralar, 29 Eylül
Salt Galata, Öyleyse En Başa Dönelim / Itizar Barrio, 29 Eylül
Arter, Göründüğü Gibi / Şakir Gökçebağ, 10 Kasım
Arter, Uçurtma Zamanı/Jackie Matisse, 12 Aralık
Arter, Farz Et Ki Sen Yoksun, 29 Aralık
Haftaya görüşmek üzere.