Asta Nielsen'i tanıyalım + İstanbul Tiyatro Festivali'ne bakış + Argonotlar Ajanda'da neler var?
Herkese merhaba. Bu hafta gündemimizde Kundura Sinema'da filmleri gösterilen Asta Nielsen, 27. İstanbul Tiyatro Festivali ve Ayvalık'ta queer sanata odaklanan sanat mekanı gri alan yer alıyor.
Ayakları kadraja basan yıldız: Asta Nielsen
Kundura Sinema’da filmografisinden yedi filmlik bir seçkiyi göreceğimiz Asta Nielsen’ı sinema tarihinde bu kadar önemli yapan oyunculuğunun izlerini sürüyoruz. Erman Ata Uncu yazdı.
İlk dönem sinemanın diğer birçok yıldızında da mevcut bu özellik, yani ortada bir kameranın bulunduğunu hissettirme eğilimi, hiçbir yerinde söküğü, yırtığı olmayan, kendi üzerine kapanan dünyalara alışkın günümüz seyircisi nezdinde acemice, ilkel veya abartılı bulunabilir. Oysa bu hâl, oluşum aşamasındaki bir anlatı formunun tüm olanaklarından yararlanma arzusuyla alakalıdır. Sinemanın anlatı dizgesinin tam boyunduruğuna girmeden hemen önceki döneminden yıldızlar, henüz “evcilleştirilmemiş” oyunculuk tarzları, zapturapt altına alınmamış öykü seçimleri ve yeni yeni serpilen endüstrideki başat rolleriyle bu eşiğin ötesine yönelik vaatleri ete kemiğe büründürür. Beykoz Kundura’da filmografisinden Pamela Hutchinson’un küratörlüğünde bir seçkiyi göreceğimiz Nielsen, bu yeni eşiği bedenini erotize etmek, tiyatro sahnesinin eşzamanlılığının ve seyirciye mesafesinin sunamayacağı imkânların peşine düşmek ve “doğal” bir oyunculuk tarzı oluşturmak için kullanır. “Sinemanın ilk kadın yıldızı” unvanını kronolojik bir önceliğe değil, ardılları Greta Garbo ve Marlene Dietrich’e miras bıraktığı bu dağarcığa borçludur.
Ayvalık’ta queer sanat için bir mekân: gri alan
Öykü Güneş bir süredir Ayvalık’ta hayata geçirdiği gri alan ile yeni ve kapsayıcı bir queer sanat mekânının yürütücülüğünü yapıyor. Öykü; mekânlarının kuruluş sürecini ve bir sanat inisiyatifi olarak Ayvalık’da yaşadığı deneyimleri Metin Akdemir'e anlattı.
Sanatla olan kişisel ilgim sebebiyle, hatta seninle ilk tanıştığımızda yaptığın üretimler de bana ilham kaynağı olmuştur. Böyle bir alan yaratma hayalim hep vardı. Ayvalık’ı çok sevmemin ve burada yaşamak ve üretmek istememin sebeplerinden biri de burada bu oluşumların güçlü bir şekilde gerçekleşmeleri, burada sanata ilginin var olması oldu. Bu noktada gri alan’ın motivasyonu, Ayvalık’ın güzel ara sokaklarından birinde beklenmedik şekilde insanların, yalnızca sanat üreten ve tüketenlerin değil, herkesin karşısına çıkmak oldu. Planlı bir şekilde bir açılışa gitmesine, sonrasında yorum yapma ihtiyacı hissetmesine, ya da o şekilde sosyalleşmesine gerek kalmadan sokakta güncel sanatla karşılaşmasını sağlamak. Güncel sanatın mesafeli algısını kırmak için doğru bir yerde olduğumuzu düşünüyorum.
İstanbul Mon Amour: Bir kentin hikâyesini yeniden kurgulamak
Özlem Altunok ve Ayşen Güven 27. İstanbul Tiyatro Festivali’ne geçen yılın kapanış oyunu “İstanbul Mon Amour”dan kanca atıyor; projenin detaylarını Yavuz Pekman, Cem Yılmazer ve Işıl Kasapoğlu’ndan dinledik.
2022 yılı İstanbul Tiyatro Festivali’nin kapanış oyunu olan “İstanbul Mon Amour”a dair bu röportajı festivalin hemen ardından yapmıştık. Süreyya Operası’ndan Kadıköy İskelesi’ne, Eminönü vapurundan İMÇ’ye, oradan Beyoğlu’na, Galatasaray Lisesi’ne uzanan; İstanbul’un derinlerinden ve geçmişinden bir hikâyeler bütünü olan bu çalışmayı Semaver Kumpanya ekibinden Yavuz Pekman ve Cem Yılmazer’le konuşmuş, festivalin direktörü ve aynı zamanda “İstanbul Mon Amour”un yaratıcısı olan Işıl Kasapoğlu’ndan görüş almıştık. 6 Şubat depremiyle askıya aldığımız röportajın İstanbul’un hafızasını tutan bir oyun üzerine olması, tarihte defalarca yanıp yıkılıp yeniden inşa edilen kentlerin kayıp hikâyelerini, İstanbul’un da bu kentlerden biri olduğunu bir kez daha hatırlattı bize. İnsanların, yapıların, bir “tarih”in saniyeler içinde yitip gittiği koskoca bir boşluğu doldurmanın yegane yolunun ise hafızaya sahip çıkmak olduğunu…Geçtiğimiz günlerde İstanbul Tiyatro Festivali’nin basın toplantısında “İstanbul Mon Amour” projesinin bundan sonra festivalde özel bir bölüm olarak yer alacağını öğrendik. İstanbul’un farklı mekânlarında, farklı hikâyeler, yönetmenler ve topluluklarla tasarlanacak bu özel bölüm vesilesiyle “İstanbul Mon Amour”un doğum hikâyesini kayda geçmesi için şimdi aktarıyoruz.
Işıl Abi’nin kafasında hep böyle büyük mekânlar olagelmiş, sadece İstanbul Mon Amour için değil, başka projeler için de düşünürdü. Semaver olarak da bir dönem başka işler yapalım, başka mekânlara açılalım demiştik. Kiliselere gitmiş, Kasımpaşa’da bir fabrikaya bakmıştık. Bu proje içinse bir hayalin gerçekleşmesi gibi bir hedef koyduk. Yarım kalmış bir hayaldi İstanbul Mon Anmour. Bütün derdimiz onu gerçekleştirmek oldu. Hatta projenin başlarında Işıl Abi içinde konserler düzenlenen bir gemi bulmuş, gemide yapın demişti. Başlangıçta bizim de kafamızda tek bir mekân vardı. Ama Cem (Yılmazer) ve Serkan (Keskin) gidip gördüklerinde geminin teknik olarak olamayacağını söyleyince vazgeçmek durumunda kaldık. Sonra da bu konsepti konuşmaya başladık.
Yavuz Pekman
Kamusal alanlarda, festivallerde daha çok tecrübem olduğu için alışkın olmadığım bir durum değildi. Projeye en başından beri dahil olmak, bazı kararları vermek; hem yaratıcı kısmında hem teknik kısmında yer almak başka bir deneyimdi. Normalde festivallerde çalışınca sonuçta sadece bir şey var yapman gereken, onu yapınca senin için iş bitiyor, gidiyorsun. Yavuz’un dediği ‘çıta atlamak’ mevzusunu düşünüyorum bir yandan; ben sonuçta 25 sene önce İKSV’de çömez olarak çalışma hayatıma başlamıştım. O zaman Mimar Sinan’da Sahne Tasarımı’nda 2.sınıf öğrencisiydim. İlk defa bir tiyatro festivalinde, AKM’de bir oyunda çalışmaya başlayıp 25 sene sonra İKSV’nin tiyatro festivalinde kapanış oyununun reji grubunda bulunma hali benim için evet, çok tatmin edici bir nokta. Operasyon kısmında ne kadar çok insan biriktirdiğimizi gördüm. 100-150 kişi falan toplandı bu işte, birlikte çalışıldı ve çok az bir bütçeyle yapıldı her şey. Alanda sesçisinden, rodisinden, ışıkçısından, çömezlerinden, prodüksiyon amirlerinden, mekândaki teknik insanlara kadar gittiğimiz her yerde bir şekilde işler hiç zorlanmadan çözüldü.
Cem Yılmazer
Argonotlar Telif Kumbarası ve Argonotlar Almanak 2023 desteğinizi bekliyor
Yazarlarımızın telif ücretlerini karşılamak ve her yıl basılı olarak yayınlanacak Argonotlar Almanak için başlattığımız kampanyamızı okurlarımıza sunarız.
Argonotlar Ajanda İstanbul'daki güncel sergileri takip edebileceğiniz bir rehberdir.
Yeni sergiler
Quick Art Space, Yapıntı Doğa, 28 Ekim - 1 Aralık 2023
Arter, Kendi Gölgesinde, 19 Ekim 2023 - 7 Nisan 2024
Dirimart Dolapdere, Kozmik Boşluk / Anselm Reyle, 19 Ekim - 19 Kasım
Ferda Art Platform, İstahların Makamı / Sinan Orakçı, 19 Ekim - 11 Kasım
Devam eden sergiler
Akbank Sanat, Akbank 41. Günümüz Sanatçıları Ödülü Sergisi, 4 Kasım
.artSümer, Aynı Yeni Bir Gün / Volkan Aslan, 4 Kasım
Pilot Galeri, Yüz Yüze / M.K. Perker, 4 Kasım
Anna Laudel Gallery, Muhteşem Yüzyıl / Sarp Kerem Yavuz, 5 Kasım
Versus Art Project, Prova / Metehan Özcan, 25 Kasım
Martch Art Project, Fleeting Shadows / Yuichiro Kikuma, 11 Kasım
Zilberman Galeri, 2019, 25 Kasım
Versus Art Project, Prova / Metehan Özcan, 25 Kasım
Summart Sanat Merkezi, Sanayiden Manzaralar, 31 Kasım
Yapı Kredi Kültür Sanat, Bir İdealin Peşinde: Atatürk ve Alaca Höyük, 10 Mart 2024
Meşher, Göz Alabildiğine İstanbul: Beş Asırdan Manzaralar, 26 Mayıs 2024
Görmek için son günler
Sanatorium, Boyacı / Yağız Özgen, 28 Ekim
Art On, lâ mekân / Canan Dağdelen, 28 Ekim
Dirimart Pera, Akışkan Arzu / Ebru Duruman, 28 Ekim
Salt, Başka Kayda Rastlanmadı: Reşad Ekrem Koçu ve İstanbul Ansiklopedisi Arşivi, 29 Ekim
Merdiven Art Space, Satılık Sanat Galerisi / Genco Gülan, 31 Ekim
💌 Haftaya görüşmek üzere.