"Bir Arada" nasıl sanat üretilir?
Bu hafta Segah Atay'ın “Geçici Olarak Kalıcı”, Yaz Taşçı'nın “Koyu Çiçekler” ve Yapı Kredi Kültür Sanat'taki İlhan Sayın ve Fulya Çetin'in "Bir Arada" sergilerine odaklandık.
Zamanda asılı bir hatıra: Bordo Bina

Segah Atay’ın kent tarihini yansıtan dokusunu koruyarak bağımsız bir sanat mekânına dönüştürdüğü Bordo Bina, “Geçici Olarak Kalıcı” adlı sergiyle kapılarını kapatıyor. Atay sergide mekânla kurduğu duygusal bağ üzerinden, geçiciliğin hafızada bıraktığı izlere odaklanıyor.
✍️ Burcu Gülhan
Atay’ın İçi, Dışı, Kendisi adını taşıyan ve beş parçadan oluşan desen serisi, Bordo Bina’nın beş odasına tekabül ediyor. Mevsim Karanlık adlı dörtlü seride ise mevsimler üzerinden fayda-zarar ilişkisi sorgulanıyor. Bir mekâna ne kattığımız ve o mekânın bize ne sunduğu üzerine kurulu bu anlatı, zamanla birlikte şekillenen duygusal katmanları görünür kılıyor. Maaile isimli iş ise bireysel belleğin kolektif olanla kesiştiği bir duygu zeminine oturuyor.
Bir yemek masası etrafında iki hayvan figürünün yer aldığı Birlikteyken Sessiz adlı yerleştirmeyse sergi mekânının merkezinde konuşlanıyor. Bu yerleştirmede zaman yalnızca figürler için donmuş gibi görünüyor. Oysa masanın üzerindeki yaşam, sinek sesiyle birlikte sürmeye devam ediyor. Sessizliğin içine sızan bu küçük ama rahatsız edici detay, izleyiciye hem görsel hem de işitsel bir çağrışım sunuyor.
“Bir Arada”: Yan yana durmanın estetiği
“Bir Arada” sergisi Fulya Çetin ve İlhan Sayın’ın doğa, insan bedeni, ekosistem ve kent gibi temaları farklı ama birbirine temas eden biçimlerde işleyen eserlerini bir araya getiriyor.
✍️ Alâra Kuset
Fulya Çetin’in eserleri, doğayla insan bedeni arasındaki çizgiyi belirsizleştiriyor. Yumuşak renkler, akışkan formlar ve yer yer bilinçdışıyla temas kuran imgeler, seyirciyi tanıdık bir yabancılığa davet ediyor. Seyirci olarak gözümüzü kimi zaman toprakta, kimi zaman insan bedeninde; kimi zaman bitkisel olanın, kimi zamansa düşsel olanın çevresinde gezinirken buluyoruz. Bu eserler, doğanın sadece arka plan olmadığını, insan ve insan olmayan sayılamaz çoklukta faili kuşattığını hatırlatıyor.
Örneğin Çetin’in Ormanda adlı eseri, bitkiler ve insan bedeni arasındaki sınırları belirsizleştiren, insan bedeninin bu bitkilerle neredeyse bütünleştiği kırılgan ve şiirsel bir anı yakalıyor. Yemyeşil yaprakların arasında sere serpe uzanan kadın figürü, ekosistemin insan bedeniyle çeşitli bağlantılar aracılığıyla etkileşime geçen yaşayan bir varlık olduğunu hatırlatıyor. Bu tablo, doğayla insanın organik bir birlikteliğini gözler önüne sererken seyirciyi insan bedeniyle doğa arasındaki geçirgenliğe ve yeni bir temas biçimine davet ediyor. Fulya Çetin’in bu işinde doğa hem bilinçdışının hem de hayatın içsel katmanlarının açıldığı, özenle dokunulan kırılgan bir mekân olarak karşımıza çıkıyor.
Gece indiğinde “Koyu Çiçekler” nasıl filizlenir?
Yaz Taşçı, Cité des Arts programında ürettiği yeni işlere yer verdiği “Koyu Çiçekler” sergisinde arzu, yakınlık ve yoldaşlık gibi temalar üzerinden bedenin kırılgan ama dirençli hafızasına odaklanıyor.
✍️ Arda Özen
Figürlerin çıplaklığı yalnızca bedenin değil; duygunun, tanıklığın, ait olma arzusunun da çıplaklığı gibi. Karanlık, içine alan bir geceye dönüşüyor; o gecenin içinde, çiçeklerin arasındaki yerinize doğru çekiliyorsunuz. Bu kadınların neden özellikle gece vakti bir araya gelmeyi tercih ettiği sorusunun yanıtı sergiyi dolaşırken yavaş yavaş aydınlanıyor. Tuvaldeki figürler bedensel olarak bütünleşiyorlar; renklerle, birbirlerine karışmalarını sağlayan ton geçişleriyle, jestlerindeki durağan olmayan yapıyla… Bu durum bir anlaşma, uyum, hatta ruh bütünlüğü içinde olduklarını düşünmeye itiyor. Ne öncesinde konuşup bu buluşmaları planlayıp planlamadıkları bilinir, ne de birbirlerini tanıyıp tanımadıkları kestirilebilir ama anlıyorsunuz ki ortak bir niyeti var bu buluşmaların. Bu ortak niyet her ne olursa olsun, kadınlar gecenin çevrelediği tedirginliği bir arada olmanın verdiği güvenle aşıyor.
İstanbul megalopolisini dinlemek: Ignaz Schick ile sesin haritası
Tarabya Kültür Akademisi’nin geçmiş dönem sanatçısı Ignaz Schick ve ekibiyle Orient Institut İstanbul’da gerçekleştirdiği uzun süreli konser enstalasyonu İstanbul Diaries ve İstanbul’un sesi üzerine konuştuk.
✍️Hale Albayrak
Bu fikir aslında film müziklerinden geliyor. Şehir fotoğraflarını grafik partisyonlar gibi kullandım ve her bir müzisyene bir renk atadım; onlar da bu fotoğraflardaki renkleri yorumlayarak çalıyorlar. Bazı görsellerin üzerine çizimler yapmamın nedeni bu — müzisyenlere ne çalacaklarına dair bir fikir vermek. Bu yaklaşım çağdaş müzikteki grafik partisyonlara benziyor.
Örneğin, görsellerin üzerinden geçen çizgilerin yatay ekseni, perde (pitch) olabilir, çizginin kalınlığı ses seviyesi, dikey eksen ise sesin süresi olabilir. Böylece müzisyenlere yönlerini bulmaları için bir tür harita sunulmuş oluyor. Bazı fotoğraflarda ise hiç çizim yok, çünkü zaten tüm renkler fotoğrafın içinde var. O zaman siyah, herkesin çalabileceği; beyaz ise joker renk olarak ister çal ister çalma anlamına geliyor.
Kütüphane: Sadakat timsalinden kentsel sembollere sanatta sokak köpekleri
Seda Niğbolu’nun Sanat Dünyamız’daki sanat tarihinde sokak köpeklerinin temsiline odaklanan yazısı Argonotlar Kütüphanesinde.
Daha modern zamanların köpekleriyse giderek insanın korumasında bulunan ya da onu koruyan bir varlık olarak temsil edilmenin önüne geçer ve kendi özgün değerini kazanır. Doğayı modern yaşamın panzehiri olarak gören, Alman ekspresyonizmi temsilcisi Franz Marc’ın Naziler tarafından “dejenere sanat” olarak nitelendirilen Sibirya Kurdu portresinden Francis Bacon’ın kızgınlık ve acı dolu tehditkâr köpekleri ya da Keith Haring’in insan gibi iki ayaklı resmedilmiş dans eden köpeklerine duygu uyandırmak için sahiplerine ihtiyaç duymazlar artık. Kavramsal sanatçı Sophie Calle’in 1979 yılında çektiği 176 fotoğraflık serisi The Sleepers’taki (Uyuyanlar) kimi fotoğraflarda yatakta uzanan birinin bu mahrem ve savunmasız anını bir köpekle paylaştığını görürüz. Daha yakın zamanda, Serena Catone, Sophie Calle’i bir köpekle birlikte görüntülemiştir. Le Cénotaphe de Sophie (Sophie’nin Anıt Mezarı, 2017) işinde Calle yüzünü eliyle kapatırken ondan farklı bir duruşu olan köpek insanın göremeyip belki sadece bilinç dışı ile algıladığını doğrudan gören, gerçeğe doğrudan bakmaktan korkmayan bir varlık niteliğine bürünür.
Argonotlar Ajanda
Argonotlar Ajanda güncel sergileri takip edebileceğiniz bir rehber.
Yeni sergiler
Salt Galata, Karanlık Dünya / Mike Bode&Caner Yalçın, 23 Temmuz - 14 Aralık
Devam eden sergiler
The Pill, The Day the Sand Caught Fire / Ugo Schiavi, 28 Temmuz
Summart Sanat Merkezi, Rüyalı / Uğur Ulusoy, 30 Temmuz
Arter, İçinde Yaşadığımız Deri / Koray Ariş, 3 Ağustos
Galeri / Miz, Miz Volume 11: Bir Arada, 8 Ağustos
Salt Beyoğlu, Anadolu’nun Bitki Mirası, 10 Ağustos
Yunt, Başıboşlar, Gergedanlar ve Yanlış Anlamalar Hakkında / Guido Casaretto, 15 Ağustos
Borusan Contemporary, İçimdeki Şehir / Doug Aitken, 17 Ağustos
Borusan Contemporary, Ebedi Prelüd, 17 Ağustos
Pera Müzesi, Samih Rifat: "Çok İş Var Yapacak", 17 Ağustos
Pera Müzesi, Ay Işığıyla Dans / Marcel Dzama, 17 Ağustos
Çağla Cabaoğlu Gallery, 25. Yıl: Yankı - Rezonans, 30 Ağustos
Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi, Zihnin Sınırlarında Bir Rota: Fikret Muallâ, 7 Eylül
İMALAT-HANE, TunState / Aslı Çavuşoğlu, 27 Eylül
Arter, Heykel Olma Teşebbüsü / Franz Erhard Walther, 5 Ekim
Hara, Tarihin Neresindeyiz?, 30 Kasım
Arter, Duvar Çizimi / Can Aytekin, 14 Ocak 2025'ten itibaren
Yapı Kredi Kültür Sanat, Bir Arada, 4 Ocak 2026
Arter, Basınç Altında Suyun Üstünde, 11 Ocak 2026
Meşher, Hikâye İstanbul’da Geçiyor, 18 Ocak 2026
İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, Maceraperest Bir Mimarın Fotoğrafhanesi: Arif Hikmet Koyunoğlu, 17 Mayıs 2026
Görmek için son günler
Zilberman Istanbul, Graceful Elegant Beasts / Larry Muñoz, 26 Temmuz
Zilberman Dialogues, Bizden Değilse Bizdendir / Memed Erdener
26 Temmuz
Rast Gallery, Far From The World / Kemal Özen, 26 Temmuz
Quick Art Space, Benzer Bir İpe Düğümlü Olmak, 27 Temmuz
Decollage Art Space, Kır İğdesi / Mahmut Karatoprak, 27 Temmuz
Haftaya görüşmek üzere.