İstanbul'daki sergiler sezon listemizde + Komet'in gezegeni + Haftanın okuma önerileri
Bu hafta İstanbul'daki yeni sergilere göz atıp Komet'i ölüm yıldönümünde anıyoruz. İki kütüphane içeriği ve bir de Protodispatch içeriği sizi bekliyor. Yeni bültende görüşmek üzere!
Sonbahara merhaba!
Mey|Diageo desteğiyle hazırladığımız İstanbul Eylül-Ekim sergileri listesiyle karşınızdayız! Listemiz İstanbul’daki 60’dan fazla müze, galeri, kurum ve inisiyatifin evsahipliği yaptığı 80’den fazla sergi yer alıyor. Sanat meraklılarına keyifli bir sonbahar dileriz.
Komet’in “Küçük Resimler” gezegeni
Komet’i ölümünün ikinci yılında “Küçük Resimler” sergisine dair Fatih Özgüven’in metniyle anıyoruz.
Türk edebiyatı, Komet’in resminde çoktan farkında olduğu bu “ironi” ve “ötekidünyalılık” ilişkisine arkadan yetişti. Komet’in resimlerinin en çok Hasan Ali Toptaş kitaplarının kapaklarına yakışmasının sebebi budur belki. (Kaldı ki, bu kapaklarda, kitabın tüketemediği bir “sır” da hep kalır.) Türk sineması da aynı şekilde feyz alır Komet’ten. Reha Erdem’in “Kozmos”da Kometvari bir atmosferi merak etmesi, Kometvari sahneler kurmaya niyetlenmesi yıllar yıllar sonradır. Bu da Komet’i sadece resim alanında değil, edebiyat, sinema vb alanlarda da bir öncü, bir “komet” yapar: İroni!
Mülksüzleştirilenler yeni bir yolunu bulacaktır yerleşmenin
Cansu Yıldıran’ın Hara’da görülebilecek ilk kişisel sergisi “Vargit Çiçekleri”nin sergi metni Argonotlar Kütüphanesinde.
✍️ Begüm Özden Fırat & Ayça Yüksel
Yıldıran bakışını bu eril mülkiyet yasası içerisinde yaşayan kadınların, bitkilerin, hayvanların gündelik hayatına yöneltir. Ataerki, özel mülkiyet, piyasa ve devlet işbiliğiyle mülksüzleştirilen kadınların ve işe koşulmuş hayvanların tahakküm altına alınmış bir coğrafyada mülk edinmekten başka neler yapabileceğinin peşindedir. Birbirinden ayırt edilemeyecek kadar iç içe geçmiş görünen büyükbaş hayvanlar ve insanlar, çimlere karışmış kırkılmış hayvan postları ve toprağa eğilerek biçimsizleşmiş kadın bedenleri arasında adeta bir ittifak kurar. Bu ortak varoluş, mülksüzleştirenlerin de mülksüzleştireleceği, devranın döneceği günlerin yaklaştığını muştular: Dua eden, bostan kuran, hayvanlara bakan, ölmez otu toplayan kadınların ve diğer canlıların da günü gelecek.
Yerinden Edilmiş Hatıralar
13 Eylül – 19 Ekim 2024 tarihleri arasında Gülden Bostancı Galeri’de görülebilecek Mustafa Boğa’nın “Yerinden Edilmiş Hatıralar” başlıklı solo sergisinin sergi metni Argonotlar Kütüphanesinde.
✍️ Yıldız Öztürk
Arşiv oluşturma iktidar pratikleriyle doğrudan bağlantılı olduğu için hangi olayların kaydının tutulmaya değer olduğu ve kayıtların hangi perspektifle envanterleştirildiği ya da paylaşım yöntemleri ve şeffaflık gibi meseleler eleştirel arşiv çalışmalarının ve karşı arşiv oluşturmanın temel çıkış noktalarındandır. Geleneksel tarih yazımının iktidar merkezli arşiv anlayışını sorunsallaştıran uygulamalarıyla Mustafa Boğa, dönüşen toplumsal ve görsel kültürün izlerini etnografik bir anlatımla ele alıyor. Bu anlamda sergi, arşivin tutarlı bir gösteren olup olmadığını tartışmaya açıyor. İzleyiciyi yaklaşık 70 yıllık tarihsel yolculuğa çıkaran görüntülerin sunduğu kesitler, kamusal ve özel alanın iç içe geçtiği gri konumlanmaları tercih ediyor. Sanatçı, kendine ait anları somutlaştırarak zamanı kişiselleştiriyor.
Asla ve Kat’a arasında
Protodispatch’in bu sayısında küratör ve yazar Tamara Khasanova, cisimleşmiş ve arafta kalmış varlık halleri arasındaki hareketi, anlam inşa etmenin bir aracı ve de çatışma, arzu, yabancılaşma ve kaosun bir merhemi olarak ele alıyor.
Çeviri: Erdem Gürsu
Ursula K. Le Guin, Uçuştan Uçuşa adlı öykü derlemesine boyut değiştirmeyi keşfeden Sita Dulip adlı bir karakterden bahsederek başlar. Bir havaalanının sıradan ortamında, bir sonraki uçuşunu beklerken can sıkıntısından bitap düşen Sita, tamamen farklı bir varoluş boyutuna geçebileceğini fark eder. Bu yöntem o kadar popüler ve kolay erişilebilir hale gelir ki daha sonra pek çok kişi tarafından da benimsenir. Tüm bu farklı dünyalar bir anda erişilebilir hale gelir. Sınırlar ortadan kalkar ve mesafeler kaybolur, bu anlık erişilebilirlik aynı anda hem heyecan verici hem de iticidir. Öykü boyunca anlatıcının duyguları, diğer boyutlardaki kusurlara ve farklılıklara tanık olmanın verdiği heyecan ve hayal kırıklığı arasında gidip gelir. Bu derleme çoğunlukla farklı kültürleri, dilleri ve toplumları anlamanın zorluklarına dair bir anlatı olarak tanımlansa da, ben kendim için birey ve kolektif, tarih ve zaman arasındaki sosyopolitik dinamikler sorusunu daha doğrudan içeren başka bir anlam buluyorum.
Haftaya görüşmek üzere.