İstanbul’un sokak köpekleri bize ne anlatır? + Argonotlar Ajanda
Yeni sezon sergilerine başlamadan İstanbul'un sokak köpeklerinin tarihine, Tiraje Dikmen'in mirasına, Işık Eğrikavuk'un performansına ve Betül Aksu'nun sergisine bakıyoruz.
Dört Ayaklı Belediye: İstanbul’un Sokak Köpekleri

İstanbul’un toplumsal tarihinin hemen her döneminde gündelik yaşamın önemli bir parçası olan sokak köpeklerinin, dini, siyasi ve sosyolojik dönüşümlerle değişen serüveninin peşine düşen serginin katalog metni Argonotlar Kütüphanesinde.
Avrupa şehir kültürüyle beslenmiş pozitivizmin İstanbul köpeklerine bakış açısı, daha çok belediyecilik noktasında yoğunlaşır. Batılı gözlemci, modern belediye örgütünün henüz kurulmadığı İstanbul’da sokak temizliğinin köpeklere yaptırıldığını sanmakla, bir bakıma Doğu’ya biçilen rasyonel kalıpları fazlaca zorlamıştır. Helmut von Moltke’nin izlenimleri genelde bu zorlamanın baskısı altında şekillenir. Bu Prusya düzenine hayran asker için köpekler, İstanbul’un belediye memurlarıydı; dolayısıyla halkın sokağa döktüğü yemek artıklarını öğüterek şehir temizliğini sağlamakla yükümlüydüler. Moltke’nin ileri sürdüğü ve daha önce de pek çok Avrupalı’nın görüş birliğine vardıkları bu pratik çözüm düşüncesi, 1835’in koşullarında kısmen doğruluk payı taşıyabilirdi; fakat bakış açısının ardında yatan felsefe, niçin yemek artıklarının papara yapılarak köpeklere bir ziyafet gibi sunulduğu sorusuna cevap bulmaktan âcizdi. Nitekim köpeklerin beslenmesini pratik açıdan işlevselleştirmeye çalışan bu yorum, bir canlı türüne verilen önemin ardındaki kültür birikimini hesaba katmamış, en azından görünenle yetinerek eski bir klişeyi tekrarlamıştı. Gerçekte ise İstanbul’un sokak çöplüğü bu kadar kalabalık bir hayvan kolonisini besleyebilecek kapasitede değildi; çünkü sokağa yemek fazlası dökmenin dinî açıdan günah sayıldığı herkesçe biliniyordu. Zengin konakları ve Saray mutfağı, yemek fazlasını fakirlere dağıtarak israfın Doğu kültüründe eleştirilen görüntüsünü başka bir boyutta tüketime sunmuşlardı.
Asya’nın ikilemine bugün sahip çıkabilir miyiz?

Işıl Eğrikavuk’un Performistanbul’da 7-28 Mart arasında gerçekleşen “Ne İlyas Ne Cemşit” sergisi ve sergi kapsamındaki performansı haklı bir isyanı dile getirirken sloganın sunduğu tartışma alanını genişletmek konusunda zayıf kalıyor.
Sevginin ne olduğuna dair hiçbir tanım Atıf Yılmaz’ın 1977 yapımı filmi Selvi Boylum Al Yazmalım’da Türkan Şoray’ın ağzından dökülen şu sözler kadar Türk toplumunun –en azından sinematik- hafızasında yer etmemiştir: “Sevgi iyilikti, dostluktu, sevgi emekti.” Tutkulu ama hesaplanamaz aşkı İlyas ile tutkusuz, sıradan ama iyi bir koca ve eş olmanın gereklerini yerine getiren Cemşit arasında kalan Asya’nın nihayetinde Cemşit’i, yani emeği seçmesi dönemin toplumunun yüreğine dokundu ve işin ilginci hâlâ da dokunmaya devam ediyor. Bu da beraberinde Türk toplumunun sevgiye bakışı nedir ve kadınlar aşk ve sevgi söz konusu olduğunda hâlâ bu iki seçeneğe mi sahip sorularını akla getiriyor. Işıl Eğrikavuk’un Ne İlyas Ne Cemşit performansı/sergisi filmin bu soruları ve Asya’nın ikilemini güncel zamana taşıyarak hem filmin mesajına, hem Asya’nın temsilindeki kadının seçim olasılıklarına hem de bu ikilemin kadın hareketinin bugün durduğu noktada ne ifade edebileceğine dair yeni bir tartışma zemini açıyor.
İyi ki doğdun, iyi ki ürettin Tiraje!
Nergis Abıyeva, doğum günü vesilesiyle Tiraje Dikmen’in sanatını ve yıllardır akıbeti belirsiz olan mirasını yazdı.
Tiraje, bir tarafıyla soyut, diğer tarafıyla gerçeküstü özellikler gösteren özgün bir sanat anlayışıyla, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra İstanbul’dan Paris’e giden öncü sanatçılardan biridir. Ablası Şükriye Dikmen gibi Akademili olmayan sanatçı, çocukluğundan itibaren resim yapmasına rağmen, güzel sanatlar yerine İstanbul Üniversitesi’nde İktisat okumuştur. Lisans eğitimini tamamladıktan sonra resimle profesyonel olarak ilgilenmek isteyen sanatçının bu kararında Fransızca dersleri aldığı hocası Camille Bergeaud’nun etkisi de büyüktür. Bergeaud, Türk sanatıyla ilgilenen bir entelektüel olarak, Tiraje’yi resim konusunda yetenekli olduğu ve Akademi’deki derslere katılması yönünde yüreklendirerek, o sırada Akademi’de resim bölümünün başında bulunan Léopold Lévy ile tanıştırmıştır.
Sınır müzakereleri: Betül Aksu ile Permessus’un tahayyülü üzerine
Tarihi ve sınırları belirsiz bir antik kent olan Permessus’un alt katmanlarına ulaşmak için daha fazla “eşelemek” istediğimiz konuları Betül Aksu’ya sorduk.
✍️ Fırat Yusuf Yılmaz
Permessus’un henüz oluşmamış veya hiç oluşmayacak bir antik kent olduğu hangi durumda söylenir? Sergide keşfetmek üzere yola çıktığımız, sergiye adını da veren antik kentten söz ediyorsak henüz bir kısmı gün yüzüne çıkmış, oluşmuş bir kentten söz ediyoruz. Sınırları ve tarihçesi belirsiz fakat varlığını kılavuz fikirler ve objeler isimli iş aracılığıyla bildiğimiz bir kent burası. Permessus antik kentinin bildiğimiz tarihte var olup olmadığından söz ediyorsak, Google’a adını yazdığımızda göreceğimiz gibi, bildiğimiz tarihte var olmamış ve muhtemelen hiç keşfedilmeyecek bir antik kentten söz ediyoruz.
Argonotlar Ajanda
Argonotlar Ajanda güncel sergileri takip edebileceğiniz bir rehber.
Yeni sergiler
Yapı Kredi Kültür Sanat, Yeryüzü Halleri, 6 Eylül 2024 - 30 Mart 2025
Pilot Galeri, Sinyaller / Atıf Akın, 6 Eylül - 26 Ekim
Versus Art Project, Unbuildings: Remnants, Devicings, Chancings, Hollowings, Leavings, 5 Eylül - 29 Eylül
Merdiven Art Space, HATIRLA / Osman Bozkurt, 4 Eylül - 26 Ekim
Dirimart Pera, Bir Adanın Sinir Uçları / İnci Eviner, 3 Eylül - 6 Ekim
Devam eden sergiler
Meşher, Göz Alabildiğine İstanbul: Beş Asırdan Manzaralar, 29 Eylül
Salt Galata, Öyleyse En Başa Dönelim / Itizar Barrio, 29 Eylül
Arter, Göründüğü Gibi / Şakir Gökçebağ, 10 Kasım
Arter, Uçurtma Zamanı/Jackie Matisse, 12 Aralık
Arter, Farz Et Ki Sen Yoksun, 29 Aralık
Haftaya görüşmek üzere.