Sergilerimiz klimalıdır! İstanbul'da devam eden sergilere yakından bir bakış...
Bu hafta İstanbul'un tadını sergi gezerek yaşamak isteyenler için devam eden sergilere yakından bir bakış sunuyoruz.
Buradalığın sürekli keşfi ve ihlali
Anna Laudel İstanbul’da devam eden “Seni Sevmeyen Ölsün” sergisini Berkant Çağlar “buradalık” kavramı üzerinden değerlendirdi.
“Arabesk sergide, sıkı sıkıya sadık kalınan çatı bir kavram olmaktan ziyade daha çok bir duygulanım aracı olarak kullanılıyor. Fakat arabeskle ilgili görsel bir estetik kurmaya çalışırken oryantalizmin dünyayı iki kutba ayıran yaklaşımı da yer yer yeniden üretiyor bu duygulanım alanına paralel olarak. Doğu ve Batı arasındaki ikiliğin kalıplaşmış biçimde şeyleştirildiği bu yaklaşım sergide kendini gösteriyor mu göstermiyor mu sorduğum sorulardan biri. Daha da önemlisi izleyici bunun neresinde konumlanıyor? Burada Edward Said’i tekrar etmektense kendi sözlerimle anlatmaya çalışayım. Oryantalizmin en büyük sorunlarından biri zamanı adeta bir grup için durdurması. Bu geriye gitmek gibi bir şeyden ziyade dünya akıp giderken aynı yere çakılı kalmış gibisindir. O yüzden kıyafetlerin aynı kalır. Tozlu görünürsün. Bir silkelenme ihtiyacın var gibidir. Zaman makinesi olsa kendini kurtaramazsın bulunduğun çerçevenin içinden. Öznenin kendi bedenselliğinden de uzaklaştığı garip bir yaşlanma hikayesi gibidir. Sanat aracılığıyla bu çakılı kalma hali öyle estetik sunulur ki izleyicide nostaljik bir his bırakır.”
Ateş Alpar’ın pratiğinde arşivin dışında kalanlar
Ateş Alpar’ın Merdiven Art Space’te gerçekleşen “Taş Kabuk Sessiz” sergisininin süresi uzatıldı. Yıldız Öztürk’ün sergiye dair kaleme aldığı yazıyı bağlantıdan okuyabilirsiniz.
“Alpar’ın bu yazı için seçilen son işi Taşıdıklarımız (2021), sanatçının kişisel deneyimlerinden yola çıkarak sorunsallaştırdığı yerinden edilme ve mülksüzleştirme meselelerini ele alan video ve fotoğraflardan oluşur. Sanatçı bu seride ailesinin hikâyesini anlatırken görüntülerin hem karşısında hem de içinde konumlanır. Tarihsel belge niteliği taşıyan işler, zorunlu göçün -basitçe- bir yerden başka bir yere yerleşmekten çok daha fazlasına tekabül ettiğini gösterir. Bu bağlamda toplumsal ilişkilerin en ince ayrıntısına kadar işleyen eşitsizlik biçimleri, bireylerin yerinden edilme süreçleriyle başa çıkma yöntemleri ve dayanışma pratikleri izleyiciye aktarılır. “Taşıdıklarımız” serisinde Alpar’ın üslubundaki muğlaklık ve görüntülerin zaman-dışı yorumu kırılmaya uğrar. Çerçeveden taşan “sıradan” imgeler, serinin ismiyle müsemma bir şekilde tarihsel yüke dönüşür. Aile bireylerinin portreleri izole yaşamlara temasın olanaklılığını araştırır.”
Algının Poetikası: İmkân ve ihtimal
Oktay Orhun, Akbank Sanat’taki “Prizma Expanded: Algının Poetikası” sergisi ve genişletilmiş sinema kavramı üzerine kaleme aldı.
“Kuşkusuz aslı Hollywood’un altın çağında filizlenmiş kısmen tutucu bir tanımı, şimdilerin özgürlükçü ön kabulleri içine, üstelik sinemanın (kısmen) dışında bir alana havale ediyor değilim. Dahası, sorunun anlamlı olduğunu düşünmekle birlikte ona nasıl bir yanıt verilmesi gerektiğine doğrusu emin olamıyorum. Yine de içinde devinirken çeşitli düzeylerde insanı çeken bu sergi hakkında sık sık sinema terimlerine başvurmadan edemeyeceğim; zira sergi tüm aktörleri ile buna izin veriyor. Üstelik bu girişim, güncel sanat pratiklerinde yaygın olarak beliren benzer sorulara dönük ortak yanıtlar aramak için bir fırsat doğurabilir. O hâlde: Robert McKee kitabında ana fikrin “değer” ve “neden” ikilisinden meydana geldiğini yazar. Video yerleştirmeleri dahil olmak üzere güncel sanat pratiklerinde ise çoğunlukla kavramlar, sadece (ama sadece) nedenlerin karşılığı olarak karşımıza çıkarlar. Gündelik dilde söylersem, sergilenen yapıtların gerekçesi olarak bir kavram, (sergi metinlerinde) çarçabuk işaret edilir. Böyle sergilerde, neredeyse yapıtlar ortaya atılan “kavram” aracılığıyla kendi meşruiyetini inşa etmeye çalışıyor gibidir. Ne var ki bu kavramsal sanatın günümüze uzantısı olarak da yorumlanamaz. Oysa “Prizma Expanded: Algının Poetikası” gibi sergilerde bu meşruiyet inşasına ihtiyaç duyulmaksızın kavramlar, sergilenen işleri bir arada tutan bir tutkal, bir değer kümesi ya da tematik bir şemsiye olarak işlev görürler. Böyle sergilerde işlere ve onların izleyiciyle kuracakları olası ilişkilere otonom alanlar açılırken çerçeveyi sağlayan değer kümesi savrulmalara mâni olur. Ben ikincisini, ilkine her zaman yeğlerim. Dahası kendimi böyle sergilerde daha samimi ve güvende hissederim. Yine de onlarla bu denli kundaklanmak istemem.”
👀Haftanın okuma önerisi: “Bir zamanlar masal olan şimdi hakikat mi?”
Murat Gülsoy’un Can Yayınlarından çıkan yeni romanı “Ressam Vasıf’ın Gizli Aşklar Tarihi”ni Nergis Abıyeva değerlendirdi.
“Kitabın kapağında yer alan, arkadan gördüğümüz yarı çıplak ve giyimli iki figürden oluşan, “ressam ve modeli” tadındaki resim, Midjourney adlı yapay zeka programıyla Murat Gülsoy tarafından yapılmış. Konuşma öncesinde dağıtılan “Vasıf Ekrem Yelda: Retrospektif” başlıklı, sergi kitapçığı olarak tasarlanan yazarın yine Midjourney programı kullanarak oluşturduğu resimlerini içeren kataloğu hızlı hızlı çevirirken, aklıma aynı dönemlerde yaşamış ressam İbrahim Safi’nin (1898-1983) pek de matah olmayan resimleri geliyor. Romanın bir diğer kahramanı Fatma Belkıs örneğinde olduğu gibi görsel olarak estetik ve tatmin edici resimler çıkmış olsa da; genel olarak katalog, Yelda’nın döneminin vasat bir ressamı olduğunu gösterir resimlerle dolu. Konuşma sırasında Gülsoy, önce bu resimleri kitaba dahil etmeyi de düşündüğünü, fakat daha sonra bunun kitabın dışında kalmasına karar verdiğini anlatınca, iyi ki öyle bir karar almış diye düşündüm. Bu resimlerin, gençlik yıllarında resim eğitimi de alan, resimle uzun zamandır ilgilenen, aynı zamanda teknolojik gelişmeleri takip eden bir yazarın denemeleri olarak kalması iyi fikir.”
Dışarının yokluğunda tülleri sarkıtmak
Üretimlerinde iktidarın sert bir şekilde esen sıcak ve soğuk rüzgârına karşı politik ve estetik bir tavır alan Neriman Polat’ın “Çatısız” sergisi üzerine Hüseyin Gökçe kaleme aldı.
“Neriman Polat ise artık kent merkezlerinde de hissedilen ve çeperlerinde ise daha yoğun bir şekilde maruz bırakılan mülksüzleştirme politikalarıyla güvencesiz bir hale getirilen hayatların çatısız bir yaşama doğru sürüklenmesini ele alırken eğer bu süreç böyle devam ederse bazıları için üzerine kapaklanacak bir çatının da kalmayacağına işaret eder gibidir. Ama bilindiği ve tahmin edileceği üzere işler bu yönde gelişirse yine rüzgâr taşlamak hiçbir işe yaramayacaktır.”
🗓️Argonotlar Ajanda
Argonotlar Ajanda, İstanbul'daki güncel sergileri takip edebileceğiniz bir rehber.
Devam eden sergiler
Sanatorium, 06.2023-35-sergi, 22 Temmuz
Akbank Sanat, Prizma Expanded: Algının Poetikası, 24 Temmuz
Ekavart Gallery, Summer Love, 5 Ağustos
Depo, Eksilerek Biriken, 5 Ağustos
Galeri Nev İstanbul, Aynı Ufka Bakmak, 2 Eylül
Yapı Kredi Kültür Sanat, Cumhuriyetin İlk Yılı, 3 Eylül
Pera Müzesi, Isabel Muñoz: Yeni Bir Hikâye Göbeklitepe ve Çevresinden Fotoğraflar, 17 Eylül
Görmek için son günler
Mixer, Printed, 8 Temmuz
Zilberman Galeri, Çatısız / Neriman Polat, 15 Temmuz
Koli Art Space, Sen Başka Bir Bensin, 16 Temmuz
Haftaya görüşmek üzere.💌